Halloween denilince akla korku hikayelerinin geldiğini de biliriz. Akşam evdeyken çocuklar ile hep birlikte bir masada veya bir şömine başında anlatılacak korku hikayeleriniz hala hazır değil mi? Çocuklara korku hikayesi anlatmak biraz zor bir durum olsa gerek ama merak etmeyin işte sizin için derlediğimiz birbirinden farklı, korku dozu iyi ayarlanmış hikayeler ile artık Cadılar Bayramı akşamları daha eğlenceli.
İşte derlediğimiz birbirinden farklı hikayeler sizinle;
1)Kayıp Şekerler
Cadılar Bayramı gecesi, dört arkadaş olan Elif, Can, Mert ve Zeynep şeker toplamak için heyecanla dışarı çıktılar. Her biri en sevdikleri kostümleri giymişti: Elif bir cadı, Can bir zombi, Mert bir hayalet ve Zeynep ise bir prenses olmuştu. Gecenin karanlığında, sokaklar renkli ışıklarla dolup taşarken, neşeyle gülüşüp, kapıları çalmaya başladılar.
Bir süre sonra, kalabalık bir cadılar bayramı partisi olan bir evin önüne geldiler. Kapı açık duruyordu ve içeriden eğlenceli müzik sesleri geliyordu. Çocuklar kapıyı çalmaya karar verdiler. Kapıya yaklaşırken, birden kapının çerçevesinde beyaz bir hayalet belirdi. Çocuklar biraz korksalar da hayaletin gülümseyen yüzü onları rahatlattı.
“Merhaba çocuklar,” dedi hayalet. “Benim adım Şeker Hayalet. Burada bir sorun var. Şekerlerim kayboldu ve onları bulmanız gerekiyor!”
Çocuklar merakla hayalete baktılar. “Ama nasıl bulacağız?” diye sordu Elif.
Hayalet, “Evin içinde kaybolmuş şekerleri bulmalısınız. Her biri farklı bir odada gizli,” dedi. “Eğer şekerleri bulursanız, Cadılar Bayramı geceniz harika geçecek!”
Çocuklar heyecanla birbirlerine baktılar. Şeker avına çıkmaya karar verdiler. “Tamam, biz yardımcı olacağız!” dedi Can.
Hayalet, onları evin içine yönlendirdi. İlk olarak mutfakta şekerleri aramaya başladılar. Fakat orada yalnızca boş bir tezgah buldular. Zeynep, “Belki de başka bir odaya geçmeliyiz,” dedi.
Sonra, hayalet onları oturma odasına götürdü. Oda karanlıktı ve köşede eski bir sandık duruyordu. Mert, sandığın üstüne yaklaştı. “Burası tam da şekerler için uygun bir yer!” dedi. Sandığı açtıklarında, içi parlayan şekerlerle doluydu. “Buldum!” diye bağırdı.
Ancak şekerler hemen kayboldu. Hayalet gülerek, “Onları almanıza izin vermem gerek, ama sadece birkaç tane alabilirsiniz. Burada bir kural var; şekerlerin tadına bakmadan alınamaz,” dedi.
Çocuklar sadece birkaç şeker aldıktan sonra, hayaletin rehberliğinde ikinci bir odaya geçtiler. Bu sefer, yatak odasında kaybolmuş şekerler aradılar. Yastıkların altında, oyuncakların arasında ve hatta dolapta bile aradılar. Ancak hiçbiri kaybolmuş şekerler değildi. En sonunda, elbise dolabının arkasında bir şey parıldıyordu. Zeynep, “Orada bir şey var!” diyerek dolabın arkasına baktı ve bir torba dolusu şeker buldu. “İşte buradalar!”
Hayalet, çocukları tebrik etti ve “Şimdi son bir görev kaldı. Evin en üst katındaki odaya çıkmalısınız,” dedi. Çocuklar merakla yukarıya tırmanmaya başladılar.
En üst katın kapısını açtıklarında, odanın ortasında dev bir şeker masası duruyordu. Ama masanın üzerinde bir şey vardı; hayaletin eski fotoğrafı! Çocuklar fotoğrafa baktılar ve hayaletin aslında çok tatlı bir şekerci olduğunu anladılar.
Hayalet, gülümseyerek, “Evet, ben eski bir şekerciydim. Şekerlerimi kaybettim ve onları geri almak istiyordum. Ama artık ben bir hayaletim,” dedi. “Sizler beni bulduğunuz için teşekkür ederim. Artık Cadılar Bayramı’nı birlikte kutlayabiliriz!”
Çocuklar hayaletin etrafında toplanarak şekerlerini paylaştılar. Hayalet, onlara şekerlerin nereden geldiğini anlattı ve hep birlikte dans etmeye başladılar. O gece, çocuklar sadece kaybolmuş şekerleri bulmakla kalmadı, aynı zamanda yeni bir arkadaş da edindiler.
Gecenin sonunda, çocuklar evlerine dönerken, mutlu ve dolu cepleriyle ayrıldılar.
2)Çizgi Film Canavarı
Bir akşam, küçük Burak en sevdiği çizgi filmi izlerken, ekranda bir canavar belirdi. Canavar, büyük, tüylü ve kocaman gözlüydü. Ama bu canavar aslında çok eğlenceli bir karakterdi. Her bölümde komik şeyler yapar, ama aynı zamanda arkadaşlarını da korkutuyordu. Burak, canavarı çok seviyor ama ona karşı da biraz korkuyordu.
Bir gece, uykuya dalmadan önce, canavarla ilgili bir rüya gördü. Rüyasında canavar, Burak’ın odasına girdi ve ona bakıyordu. Burak korkmuştu ama aynı zamanda merak da ediyordu. Canavar, “Merhaba Burak! Geceleyin çok eğlenceliyim,” dedi. Burak, canavarı tanıdıkça ona daha az korkmaya başladı.
Ertesi gün, Burak, canavarı gerçek hayatta da görmekten korkuyordu. Arkadaşlarıyla birlikte dışarıda oynarken, birden karanlık bir köşeden garip bir ses duydu. Kalbi hızla çarpmaya başladı. “Acaba o canavar mı?” diye düşündü. Cesaretini toplamak için bir plan yapmaya karar verdi. Eğer canavar karşısına çıkarsa onu korkutacak bir şey yapmalıydı.
Gecenin gelmesiyle birlikte, Burak odasında canavarı korkutacak bir şarkı yazmaya başladı. Şarkı eğlenceli ve biraz da korkutucuydu. “Canavar, canavar! Beni korkutma! Gece oldu, ışıklar sönük, kaçtım ben, hadi bakayım!” şeklinde bir melodi oluşturdu.
O gece, Burak tüm cesaretini toplayarak dışarı çıkmaya karar verdi. Karşısında canavarı bulmayı umuyordu. Dışarı çıktığında, karanlık bir gölgede canavarı gördü. Kalbi bir an duracak gibi oldu ama şarkısını aklına getirdi.
“Canavar, canavar! Beni korkutma!” diye bağırmaya başladı. Canavar, bu tuhaf sesi duyunca durakladı. “Neydi bu? Ne korkunç bir şarkı!” dedi ve şaşırdı. Burak, şarkısına devam etti. Canavar, Burak’ın cesaretine hayret etti ve gülmeye başladı. “Bu çok komik! Beni korkutmaya mı çalışıyorsun?” dedi.
Burak, canavarın gülümsemeye başladığını görünce daha da cesaretlendi. “Evet, seni korkutmaya çalışıyorum! Hadi ama, beni korkutamazsın!” dedi. Burak, şarkısını devam ettirirken canavar tamamen gülmeye başladı. “Senin bu cesaretine hayran kaldım!” dedi canavar. “Aslında ben de çok eğlenceli bir canavarımdır!”
Burak bu sözleri duyunca rahatladı. Canavar, korkunç olmaktan ziyade komik ve dost canlısı bir varlıktı. Gece boyunca birlikte oyunlar oynadılar ve Burak canavarın eğlenceli taraflarını keşfetti. Canavar, “Beni korkutmayı başardın, ama sen de benimle eğlenmelisin,” dedi.
O gece, Burak canavarla arkadaş oldu. Eve dönerken, canavarı korkutmanın eğlenceli bir yanının olduğunu anladı. Korkularının üstesinden gelmenin ve bir dost edinmenin ne kadar keyifli olduğunu fark etti.
Ertesi sabah, Burak uyanıp arkadaşlarına, “Canavarla tanıştım ve çok eğlenceli biri!” dedi. Arkadaşları, Burak’ın hikayesine inanmıyordu ama Burak, bu dostluğu her zaman hatırlayacak ve canavarla geçirdiği o muhteşem geceyi asla unutmayacaktı.
3)Hayaletin Sırrı
Bir gün, meraklı bir çocuk olan Aylin, mahalledeki eski malikaneyi keşfe çıkmaya karar verdi. Efsanelerle dolu bu malikanenin kapısını açarken kalbi hızlı bir şekilde çarpıyordu. Kapı gıcırdayarak açıldı ve içeri adım attı. Evin içi karanlık ve tozluydı, duvarlar eski resimlerle kaplıydı. Aylin, odalarda dolaşırken bir şeylerin onu çağırdığını hissetti.
Birden, büyük bir salona girdi. Salonda, eski bir şamdanın altında beyaz bir hayalet belirdi. Aylin, bir an ne yapacağını bilemedi, ama hayaletin gözleri kocaman ve üzgün görünüyordu. “Merhaba,” dedi hayalet, sesi hafif titrek ve nazik bir tınıda. “Ben Melis. Burada çok uzun zamandır yaşıyorum.”
Aylin, “Neden burada yalnızsın?” diye sordu.
Melis, derin bir nefes aldı. “Çünkü, burayı terk edemem. Ama burada çok yalnızım. Arkadaşım yok,” dedi. “Herkes benden korkuyor.”
Aylin, hayaletin yalnızlığını hissedebiliyordu. “Korkmana gerek yok. Ben korkmuyorum,” dedi. “Belki de seninle arkadaş olabilirim.”
Hayaletin gözleri parladı. “Gerçekten mi? Bir arkadaşım olmasını çok isterim!” dedi Melis. Aylin, bu malikaneyi keşfettikçe Melis ile sohbet etmeye başladı. Melis, Aylin’e evin sırlarını anlattı; eski eşyaların hikayelerini, duvardaki resimlerin geçmişini ve bu evde geçirdiği yılları paylaştı.
Zamanla, Aylin ile Melis arasında güçlü bir dostluk oluştu. Aylin, Melis’in yalnızlığını gidermek için ona bir öneride bulundu. “Her Cadılar Bayramı’nda dışarıda oyun oynayalım. Böylece yalnız hissetmezsin!” dedi.
Melis önce tereddüt etti ama sonra gülümsedi. “Bu harika bir fikir! Ama insanlar beni görürse korkarlar,” dedi.
Aylin, “Onlara senin ne kadar dost canlısı olduğunu gösterebiliriz. Belki de seni sevecekler!” dedi.
Cadılar Bayramı gecesi geldiğinde, Aylin ve Melis hazırlıklarını yaptı. Aylin, Melis’in görünümünü daha sevimli hale getirmek için ona birkaç renkli çiçekle süsledi. Melis, başına çiçekleri takarken çok mutlu oldu.
Gece karanlık çöktüğünde, Aylin ve Melis dışarı çıktılar. Aylin, arkadaşlarını çağırarak onlara Melis’i tanıttı. Başta herkes biraz korkmuş görünse de Aylin, “O çok iyi bir hayalet! Oyun oynamayı çok seviyor!” diyerek cesaret verdi.
Çocuklar, Melis ile birlikte oyunlar oynamaya başladılar. Hayalet, zıplayarak onlara katıldı ve sonunda herkes onun ne kadar eğlenceli olduğunu fark etti. Melis, gece boyunca gülmekten ve eğlenmekten kendini alamadı.O andan itibaren, Melis her Cadılar Bayramı’nda çocuklarla birlikte dışarıda oyun oynamaya başladı. Artık yalnız hissetmiyordu; çünkü dostları vardı. Aylin, Melis’in hayatına neşe kattığını ve gerçek arkadaşlığın ne demek olduğunu öğrendi.
Gecenin sonunda, Melis, “Teşekkür ederim, Aylin. Artık yalnız değilim,” dedi. Aylin, “Her zaman burada olacağım, Melis. Arkadaşlık, her zaman kalbinizde taşıyabileceğiniz bir şeydir,” diye yanıtladı.
Ve böylece, Aylin ile Melis’in dostluğu, her Cadılar Bayramı’nda sürmeye devam etti. Melis artık yalnız bir hayalet değil, mutlu bir arkadaş olmuştu. Herkes onunla oynamaktan keyif alıyor, Aylin ise gerçek dostluğun gücünü anlamıştı.
4)Korkutucu Kedi
Bir akşam, küçük Emre bahçesinde oynarken garip bir kediyle karşılaştı. Kedi, büyük sarı gözleri ve pürüzlü tüyleriyle oldukça ilginç görünüyordu. Emre, kedinin yanına yaklaştı. Kedi, onu görünce kükreyen bir aslan gibi mırıldandı ama hemen sonra sevimli bir şekilde mırlamaya başladı. “Merhaba, ben Gizem,” dedi kedi.
Emre şaşırmıştı. “Kedi konuşuyor mu?” diye düşündü ama yine de “Merhaba Gizem!” diye cevap verdi. Kedi, Emre’nin peşine takıldı ve bahçede koşturmaya başladı. Emre, kedinin nasıl bu kadar hızlı hareket ettiğini gözleriyle takip edemedi. Gizem, bahçenin etrafında dans edercesine koşarken Emre de onun peşinden koştu. İkisi birlikte oynarken bahçedeki çiçekler ve ağaçlar daha canlı görünmeye başladı.
Akşam karanlığı çökerken, Gizem daha da büyüleyici hale geldi. Kedi, gözlerinin içindeki parlak ışıklarla etrafı aydınlatıyordu. Emre, kedinin peşinden giderken, birdenbire kendini bahçenin öteki tarafında buldu. “Burası neresi?” diye düşündü. Ancak Gizem, ona bir şey söylemeden daha da ileri gitti. “Gel, oyun zamanı!” diye miyavladı.Gece boyunca, Gizem, Emre’ye pek çok eğlenceli oyun öğretti. Saklambaç, ip atlama, hatta gölge oyunları… Ama her oyun sonrasında Gizem biraz daha büyülü ve korkutucu görünmeye başlıyordu. Gözleri parlıyor, tüyleri hafifçe kabarıyor ve ses tonu daha da derinleşiyordu.
“Gizem, sen neden böyle değişiyorsun?” diye sordu Emre, biraz korkmuştu. Kedi gülümseyerek, “Ben Cadılar Bayramı’nın kedisiyim! Gece boyunca eğlenceli oyunlar oynamak için geldim,” dedi. Emre, bu açıklamadan daha da endişelendi. “Ama sen korkutucu görünüyorsun!”
Gizem, “Merak etme, korkutucu görünsem de asıl amacım eğlenmektir. Sadece bir cadının kedisi olduğumu bilmelisin!” diye yanıtladı. “Her Cadılar Bayramı’nda insanlara eğlence ve oyun sunmak benim görevim.”
O an Emre, Gizem’in aslında kötü bir niyeti olmadığını fark etti. “Eğer seninle oyun oynarsam, sabaha kadar eğlenceli geçecek!” dedi. Gizem, “Evet, birlikte oyun oynayalım ve sabaha kadar eğlenelim!” dedi.Gece boyunca, Gizem ile birlikte daha birçok oyun oynadılar. Emre, korkularını unutarak çok keyif aldı. Kedi, ona yeni oyunlar öğretirken, Emre de kediye kendi oyunlarını anlattı. Her an daha çok bağlandılar.Sabahın ilk ışıkları belirirken, Gizem Emre’ye döndü. “Artık gitmem gerek. Ama her Cadılar Bayramı’nda buraya geleceğim. Seninle oynamak çok eğlenceliydi!” dedi. Emre, “Gideceğin için üzgünüm ama her Cadılar Bayramı’nda seni bekleyeceğim!” diye yanıtladı.
Gizem, hafif bir gülümsemeyle “Beni unutma, Emre. Her zaman yanında olacağım,” diyerek bahçeden ayrıldı. Emre, güneşin doğuşunu izlerken Gizem’in gözlerinin parıltısını hatırladı. O günden sonra, Emre her Cadılar Bayramı’nda bahçede Gizem’i beklemeye başladı.
Her yıl, kedi geri dönerken Emre, onunla birlikte oyun oynamanın ne kadar eğlenceli olduğunu anladı. Korkutucu görünen bir kedi, aslında dostluğu ve eğlenceyi getiren bir arkadaş olmuştu.
5)Cadılar Bayramı Macerası
Bir zamanlar küçük bir kasabada yaşayan Leyla, Cadılar Bayramı’nı en çok seven çocuklardan biriydi. Her yıl, en korkutucu kostümü hazırlamak için sabırsızlanırdı. Bu yıl, hayalindeki kostümü yapmak için en iyi arkadaşları Cem ve Ece ile birlikte çalışmaya karar verdi.Leyla, bir cadı olmak istiyordu. Uzun, siyah bir elbise, parlak bir şapka ve en önemlisi, bir süpürge! Cem, zombi kostümü giyecekti ve Ece de sevimli bir hayalet olacaktı. Üçü, kasabanın en korkutucu ve eğlenceli kostümlerini yapmaya koyuldular.Cadılar Bayramı akşamı geldiğinde, kasaba ışıl ışıldı. Leyla, Cem ve Ece, hazırladıkları kostümlerle dışarı çıkmaya hazırdılar. Sokaklarda dolaşırken, kapıları çalıp “Şeker ya da şaka!” diye bağırarak şeker topladılar. Her kapıdan neşeyle şekerler toplarken, birden karşılarına eski bir malikanenin çıktığını gördüler.
“Buraya girmeli miyiz?” diye sordu Cem, biraz tedirgin görünüyordu.
“Kesinlikle! Belki burada en büyük şekerleri buluruz!” dedi Leyla.
Üç arkadaş cesaretle malikaneye girdiler. İçerisi karanlıktı ve hafif bir soğuk rüzgar esiyordu. Birden, duvarın köşesinde bir hayalet belirdi! Hayalet, “Beni korkutmadınız, ama buradaki kaybolmuş şekerleri bulmanıza yardım edebilirim!” dedi.
Leyla, Cem ve Ece, hayaletin yardımını kabul ettiler. Hayalet, onlara malikanenin içinde gizlenmiş şekerlerin yerlerini gösterdi. Üç arkadaş, hayaletin yönlendirmesiyle odalarda dolaşarak kaybolmuş şekerleri topladılar.Her buldukları şeker, onları daha da heyecanlandırıyordu. Ancak bir anda hayaletin sesi değişti ve “Biraz eğlenelim mi?” dedi. Hayalet, onlara eski bir oyunu öğretmeye başladı: “Korkutucu Hikayeler Anlatma Oyunu.”
Leyla, Cem ve Ece, sırayla korkutucu hikayeler anlatmaya başladılar. Hayalet, her hikayede daha çok gülüyor ve sonunda eğlenceli anılar biriktiriyorlardı.
Sabah olduğunda, Leyla, Cem ve Ece, hem harika şekerler toplamış hem de yeni bir arkadaş edinmişlerdi. Hayalet, “Her Cadılar Bayramı’nda burada olacağım. Unutmayın, korkunun yanı sıra eğlence de var!” dedi.
Üç arkadaş, gülümseyerek dışarı çıktılar. Artık Cadılar Bayramı’nın sadece korkutucu olmadığını, aynı zamanda arkadaşlık ve eğlencenin de önemli olduğunu öğrenmişlerdi. Ve her yıl, malikaneye geri dönüp yeni maceralara atılmaya karar verdiler.